20080321

10.000 minyon baloncuk...

Yeni bir film ve yeni bir inceleme ile karşınızdayım efendim. Bu hafta sizlerle birlikte "Millatan Önce 10.000 Fırça Darbesi" adlı filme göz atacağız.

[Dikkat, bu yazı çeşitli "katil uşak" tarzı gazını kaçırmalar, adült sahneler içerebilir]
Fakat filme asla gitmeyeceğiniz için, tv'de oynasa bile izlemeyeceğiniz için okuyabilirsiniz.

Bundan çok çok zaman önce, çok uzak bir dağın başında Dudududugiller adında bir kabile yaşarmış. "Heyiii-hoo heyi-yooo" şeklinde dans ederek eğleşirlermiş. Kabilenin ileri gelenlerinden bir üyesi ile ileri-geri giden, tutarsız başka bir üyesi ile aralarında şöyle bir konuşma geçer:

"Ulan ne tırt kabileyiz be abi.. yıllar geçti bir seçilmiş kişimiz çıkmadı.. Bizim neyimiz eksik be abi? he be abi?"
"Evladım sabırsızlanma, film daha yeni başladı. Elbet çıkacak birazdan."
"Ne bileyim abi, inancımı kaybetmek üzereyim, kendimi sorgulamya başladım, oha felan oldum"


Netekim, filmin daha 15. dakikasında bir kehanet, bir işaret, bir seçilmiş kişi çıkar bile. Direk aksiyona girelim diye bu kısımda seyirciyi kasmamışlar. Fakat seçilmiş kişi dediğimiz yine başka bir klişe ile şans eseri seçilmiştir. Yani bir diğer şekilde "sıçılmış kişi" diyebiliriz adına. Hatta diğer arkadaşları "Şans sıçıyor pevenemk" şeklinde de baktılar bir ara. İşaret dediğimiz de kabilenin ormanda bulduğu mavi gözlü bir kız çocuğu. Tabii ki seçilmiş eleman buna aşık oluyor, söylememe gerek var mıydı?

Neyse efenim, kehanet dedik, dört ayaklı iblisler gelecekmiş, bu Dudududugillerin kökünü kurutacakmış, bir savaşçı çıkacakmış, mavi gözlü kızı dağa kaçırıp soyu devam ettirecekmiş. Olay bu. Tahmin edeceğiniz gibi dört ayaklı iblis dedikleri atlı adamlar, üç ayaklı deseydi daha korkutucu olurdu bence, düşünsenize köyünüzü zenciler basıyor, abou.. Kökünü kurutma olayını da pek yakalayamadım, köyün bir kısmını kaçırıp gittiler, kalanları bana versen iki köy daha çıkartırım sana, ne kök kuruması? Bıragallasen.

Neyse efenim, tahmin ettiğiniz gibi esas kız bu baskında kaçırılır, esas oğlan peşine düşer. Ve artık burada klişelerle bezeli amansız maceramız başlar. Filmde de dediği gibi "Sonun başlangıcının ortası başlamıştır, go go go." İlk klişe olarak kız oğlanın ona hedaye ettiği kolyeden parçalar bırakara iz bırakır [hansel? ekmekleri yere atma evladım, günah].

Sonrasında ki bir klişe esas oğlanımız etçil, abzıman, uzun dişli, vahşi, yırtarcasına bir hayvanı düştüğü bir çukurdan çıkartarak hayatını kurtarır, bu abzıman hayvan da onu oracıkta yemez [bak sen] hatta utanmadan filmin ilerleyen bir sahnesin hayatını kurtarır. Bu ne abicim? Bi tane çizburger gelecek, benim hayatımı kurtaracak, ben de sonra oturup onu afiyetle yemicem? Yav, git!

Buradan başka bir klişeye atlıyoruz. Bizim oğlanın kızı kurtarmak için çölü aşması gerekmektedir. Çölün yanı başında ikamet eden dostçul bir kabilenin çok bilmişleri:

"hocam çölden gidilmez ya, bırak yaa.. her yer kum, her yer aynı.. bir girsek gözümüz başımız döner, önümüzü bilemeyiz, yuvarlak çizeriz, bırak kim gidecek şimdi oraya.. sıcaktır hem.. çişim var."

diyerek üşenirler. Olay çölde yön bulunamayacağıdır. Ve çözüm de tabii ki filmin başından beri gözümüze gözümüze sokulan, esas oğlan ile esas kızın arasında geçen kutup yıldızı muhabbettindedir:

oğlan: "hayatım bak şurada parlak bi yıldız var, heb sabit.. benim pipim de her zaman sabit, dokunmak ister misin?"
kız: "ay bilmem ki.. kikiki.."

Seyirciden beş dakika sonra oğlana da dank eder ve çölde yıldıza bakarak, yani çükünün doğrultusunda ilerleyerek, yolunu bulur. Hatta direk kötü adamların piramitine çıkar yol. Koca dünyada her yerleşke bir çizgi üzerinde zaten. Yürüdükçe geliyor.

Kötü adamlar dediğimiz alternatif Mısırlı ve Atlantisli kırmaları. Piramit inşaatında çalıştırmak için amale topluyorlarmış meğer.

Bizim esas oğlan şantiyeye girer, amale kılığına girip şantiyeye sızmak ister ama yanlışlıkla Amelié kılığına girer. ve ne yazık ki orada çalışan bir amale olan genç İbrahim onu farkeder, bıyık burar. Bundan gerisi Belbüken Dağı, anlatamıycam. Bi saniye, ben o kısımda uyuduğum için öyle oldu sanırım, olaylar daha farklıydı bu kısımda, neyse.

Neyse efenim, bi şekilde saçma sapan bir isyan başlatır, savaş, kargaşa, komiklik, şakalar derken tabii ki bizim elaman döver herkesi. Sonra esas kız ile tam kavuşacakken yan kötü adamlardan birisi "sana yar etmem onuğğ!! hıaark!" diye kızı öldürür. Bu film klişesi yüzünden adamın 10 metre çapındaki herkes fenalık geçirir.

Fakat, Holivut böyle bir sona izin veremez, herkes hapili livt teraftır olmalıdır! [halk mutlu son ister gibi bir önyargı]

Teee anasının düğünündeki köylerinden köyün deli anası uydudan ruhunu kıza yönlendirir ve kendi hayatını kıza verir. Kız ölmez, yaşlı kadın ölür yani. Şimdi benim bu noktada bir teorim var. Bilimum fantastik filmde bir insanın ruhu başka bir bedene geçerse o insanın kişiliği de geçer, karşıdakine hayat vermez. Şimdi bu bağlamda aslında ölümden dönen esas kızımız değil de kızın bedenine yerleşen yaşlı teyzemiz olmuş olmuyor mu? Eleman bunu farketmiyor, teyzemiz de "oh ne güzel 120 yaşımdan sonra kukum bayram edecek, oğlan da pek yakışıklıymış" şeklinde olayı bozmadan devam mı ediyor nedir? Seçilmiş kişi, sana sesleniyorum!! o kız senin kız mı, bak bakalım!

Neyse, her türlü spoylırı ve hatta filmde olmayan ayrıntıları da anlattığıma göre bu haftaki incelememizi bir dörtlük ile sonlandırabiliriz:

Yüce dağlar karlarla kaplı,
Kemiktendir mızrağımın sapı,
Mısrılı arkadaşım artislik yapma,
Burnundan alırım senin havanı.
yea.

20080311

skinwatch


Deri altına yerleştirilen nano ledler sayesinde saatiniz artık vücudunuzun bir parçası olacak. Son teknoloji ürünü olan tensaati [skinwatch] çalışması için gereken enerjiyi vücudunuzun kinetik hareketlerinden almaktadır. Artık hem harika görünen, hem de işe yarar bir dövmeniz olacak.

*Saat biçimi için farklı renk ve tasarımlarımız mevcuttur.

Aynı teknolojiyi kullanan, soğuk, hareketsiz, sıkıcı dövmelerin yerini alacak olan bir diğer hizmetimiz Canlı Desenler [AliveTattoo] çok yakında hizmete girecektir. Kolunuzun etrafında dönerek hareket eden bir ejderha, sırtınızda dalgalanan bir okyanus ve arada zıplayan yunuslar, belki de alnınızın ortasında akan yazı olarak geçen "keriz" yazısı. Bizi izlemeye devam edin.

Bunu uydururken şuradan ilham alındı: http://www.lumalive.com/
Bir de bana modellik yapan kol sahibi kişi Xas'a dişekkür ederim.

20080306

Svini Todd vs Sevil Berberi - Foyt!

Mirabayın sevgili okuyucu kitlem,

Bir sinema bölümümüzle daha beraberiz.
Bu hafta sizlerle Coni, Tim ve Helena üçlüsünün yeni filmi "Svini Tod: Zındık Berber of İffet Sokağı" adlı filme bir göz atacağız.

Saf ve küçük pipili bir berber olan Benjamin biricik karısı ile güle oynaya çiçek toplamaktadır. Bu sırada oradan geçen kötü kalbi, hayvan, eşşoğlu eşşek, pis bok, salak, kaka, çiş yargıç Montogmeri [ismini unuttum, idare edin] "bugün ne gibi bir kötülük yapsam?" diye düşünürken bizim bu saftirikleri görür. Ve kargıç Montgomeri'nin sadece kötülük için çalışan beyin kasları alengirli delongirli bir plan yapmaya başlar.

Benjamin [birazdan Svini Tod olacak ismi, şaşırmayın] bir gece vakti çöpü çıkartmaya gittiğinde morgıç Montomeri'nin adamı Faresurat Cim tarafından tutuklanır. Sebebi de cami avlusuna işemektir. DNA testi Benjaminin çişiyle uyuşmaktadır. Benjamin nerede bu zamanda DNA testi? kimi kandırıyorsunuz? diyemeden apar topar Sona adlı bir hapishaneye ömür boyu kapatılır.

İşemediği bir çiş
yüzünden hayatından, karısından ve biricik kızından olan Benjamin kendini otuzbire verir. Evet, çok karaktersiz çıktı di mi? İnsan bir intikam yemini falan etmesini bekler adamın. Ama yok.. varsa yoksa lizvişıs, sororiti görl.

Böyle böyle yıllar geçer, Benjamin kalsiyum ve protein eksikliğinden hafiften kafayı sıyırır. Tik falan başlar gözünde. Sonra bu yarı akıllı haliyle jeton düşer ve intikam için geri döner. Hapishaneden hangi ara çıktı diye soranlar, siz susun biraz.

Buraya kadar çok sıkıcıydı değil mi bi tanelerim? Bundan sonra da çok açılmayacak, merak etmeyin.

Neyse efenim. Bu Benjamin gider nüfus dairesinden ismini değiştirtir, dedesinin ismi olan Svini Tod'a geçer. Sonra gider bir etli börekçinin üst katında dükkan açar. Amacı açıkgıç Montomeri godoşunu punduna getirip mortingen etmektir. Bu çingen ağzı ona hapishanedeyken geçmiştir, abe hoşt.

Gel zaman git zaman çavuş Montgomeri bir türlü gelmez bunun dükkanına. Subuti Tod ise can sıkıntısına adam kesmektedir. Adam keserken bir taraftan da "bir de yetmez beş tane, beş de yetmez on tane, ver ver ver, ver Allah'ım ver" diye şarkı söyler. Ha, söylemeyi unuttum, film müzikal.

Bu arada aşağıdaki hanımkızımız Misis Lovett da boş durmaz, kesilen adamların etlerinden börek yapar. Ama bilmez ki "you are what you eat". Tabi insan eti yedikçe kurdeşen olur. Hertarafı pis pis isilik olur kadının. Ay çok iğrenç.

En son Svini Tod şarkı söylerken intikamı falan unutur, sesinin buğusuna kapılıp kariyerini bu yönde ilerletmek için Brodvey'e taşınır. Sonra başından geçenleri bir müzikal ile aktarır. Ve bu müzikal günümüze kadar uzanır.

heeey serraaa seraaaaa!
vat evır ay vil biiii vil biiiiiii!
ay askmay madıııır !
yes!


öptüm sizi.