Bir buçuk saat dolaşmama rağmen hiç bir yerde bulamayınca birisine sormaya karar verdim. Süveterinin üstüne kadın iç çamaşırları giymiş adam bunu bilebilecekmiş gibi geldi, ona doğru yanaşınca "abi bak şu ilk sağdan düz git, oranın en sonun da Recep abi'nin tezgahı var, oraya bi sor" dedi. Henüz sorumu sormadan cevap vermesi beni çok şaşırtmıştı. Acaba tezgahtar pisişik güçlere mi sahipti? Yoksa ben soru sorduğum kısmı yazmayı mı unuttum? Bunu bilmek çok zordu.
Bu düşünceler kafamda dolanırken o ilk sağdan düz gittim. Ama yol bitmiyordu. Taa pazarın sonuna kadar yürüdüm. Arada iki pembe yumak bi tane de siyah yumak aldım, kaşkol öreyim dedim.
Yolun sonuna geldiğimde tezgahtarın adını unutmuştum. Sonra iki üstteki paragrafa baktım, Recep'miş. Sordum orada gördüğüm bir ufaklığa "Recep abi nerede?" diye. Ufaklık sinirle cevap verdi, şaşırmıştım; "Recep soksun gözüne, burdayım işte ya a... goduum" dedi.
Meğer o çocuk değilmiş, çocuk gibi görünen cücelerdenmiş. Hatta hani bir sezercik filminde açık arttırma sahnesi vardı, orada midilliye "vurucam kırbacı" diyen tombiş bir çocuk vardı. O da çocuk değilmiş. 40 yaşında adammış. Bunu öğrenince çok sarsılmıştım.
Ben bunları düşünürken Recep abi'nin ayağıma işemeye başladığını farkettim. "Recep abi ne yapıyorsun? ayıp olmuyor mu?" dedim. Recep abi dolu gözlerle başını kaldırdı. Dokunsalar ağlayacak çocuk gibiydi. Nırınım nırınım nırınım..
"Evlat" dedi.. "Sen bizim ne acılar içinde olduğumuzu anlamazsın" dedi. "Biz burada üç kuruş kazanmak için sabahtan akşama, akşamlar ağaca, ağaçlar ormana, dönüşür yur-dum-daaaa" diye şarkı söylemeye başladı. Ben o anda Recep abinin fiziksel poblemlerinden başka problemleri de olduğunu anlamıştım.
Sonra Recep abi çişini bitirdi..
Pipisini dışarda sallamaya devam ederek tezgahının arkasına yöneldi. Ben arkasından şaşkınlıkla bakarken "Orada dikilip durma ya...m, gel böyle" diye beni tezgahın arkasına çağırdı. Tezgahın arkasına geçtiğimde bana yerde bir kapak gösterdi.
"Aradığın şey için buraya girmen gerek. Gazan mübarek olsun. Bu elf peksimetlerini de yanına al, lazım olur" dedi. O anda Recep abi'ye karşı anlatılamaz bir güven duydum. "Teşekkürler Recep abi, pipin hep sevgiyle sallansın" dedim. O da "Sonsuz aşk yoktur, donsuz aşk çoktur" dedi ve tezgahının başına geçti.
Ben de yerdeki kapağı araladım ve merdivenlerden aşağı doğru inmeye başladım.
taBi kontinyu eder, ne sandın?...
[Bu ilk bölümün yazılmasına vesile olduğu için Aygız'a dişekkürler.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder