Yemyeşil ağaçların ve simsiyah asfaltın kesiştiği bir noktada, bizi o sümük gibi yapışkan ve alerjik polenlerden koruyan hava geçirmez camların arkasında, soluyacağımız havayı temizlemesi gereken genzi balgamlı havalandırmanın altında, belimi iki yerinden sakatlayan ergonomik sandalyemin üstünde, günümün bir sekiz saatini daha paraya dönüştürüyordum. İçerideki hava artık katı hale geçmiş, ciğerlerime dolmakta güçlük çekiyordu. Ter bezlerim her an patlamaya hazır bir ergen gibi tetikteydiler.
Yanımda bir adam belirdi, sadece gözümün yanıyla baktım. Göz teması gereksizdi uzun zamandır, monitör yeterliydi iletişim için. “Klimayı açayım bari, sıcaktan beynin sulanmış senin” dedi. Klimanın düğmesine bastığında kibar ve melodik bir bipleme sonrasında tavandaki deliklerden ince ince gökkuşakları süzülmeye başladı. Renkler içimizden geçip giderken tüylerim diken diken oldu.
Teşekkür etmek için adama döndüm, gülümsemesi kulaklarına vardı. Deyim olarak değil, gerçekten. Ağzının iki kenarı yavaş yavaş kulaklarını geçti ve sonunda kafasının arkasında birleşti. Kafası bu yatay çizgide ikiye ayrıldı, çenesi ve geri kalan tüm vücudu bir balon gibi yavaşça sönmeye başladı. Minicik, havası gitmiş ve kafasının üst yarısı olmayan bir adamcık yerde yatıyordu şimdi. Üst kafa ise yarım ağızla sırıtarak (hayır, bu da deyim değil, sadece üst yarısı olan bir ağız) havada bir UFO gibi asılı duruyor ve gözlerini kırpmadan bana bakıyordu.
Yavaşça uzaklaştım masamdan. Uçan yarım kafa mesafesini koruyarak arkamdan gelmeye devam etti. Hızlıca lavaboya girip kapıyı arkamdan kilitledim, kapının dışından yumuşak bir çarpma sesi geldi, sonrası sessizlik. Neyse, atlattım diye düşündüm. Heyecandan gelen çişimi yapmak için pisuvara yanaştım. İdrarımın koyu rengine bakarken az su içmişim bugün diye geçirdim içimden. O sırada omuzumda bir karaltı hissettim yine. Başımı çevirdiğimde yarım kafa ile göz göze geldik. Yavaş yavaş yükseldi ve bakışlarını omuzumdan aşağı çevirdi.
Ben de aynı yere, önüme baktım. Pisuvarda biriken idrarımın daha da koyu bir renk almaya başladığını fark ettim. Git gide yoğunlaştı, iyice karardı ve kabarmaya başladı. Bir el şeklini alarak yoğun bir sıvı halinde yükselmeye devam etti. Geri çekildim, fermuarımı toparladım. Sıvı git gide ağırlaşıyor ve genişliyordu. Pisuvar çatırdamaya başladı, kısa sürede dayanamadı ve parçalanarak LAAAAPS! diye yere düştü.
Artık simsiyah olan sıvı saçılmadı. Büyük yumuşak bir pilates topu gibiydi ve büyümeye devam ediyordu. Yavaş yavaş şekil almaya başladı, "Oha lan, Terminatör gibi oldu" dedim içimden. Omuzumun üstünde havada duran yarım kafa bir kaç tür etrafında döndükten sonra şekillenen figürün üstünde durdu. Vücut bulan sıvıya dokunduğunda iki cıva damlası gibi birleştiler ve adam artık tek parça olarak karşımda duruyordu.
“Bu sefer ellerimi yıkayayım bari” dedi, ellerini yalap şalap yıkadıktan sonra ceketine kurulayıp kapıdan çıktı gitti.